laedriofficialのブログ

laedriofficialのブログ

ブログの説明を入力します。

Amebaでブログを始めよう!

 

BÖLÜM 1 SOKAK炎GARAMピンクハート

 

 

Bölüm Şarkımız; Sezen Aksu-Kurşuni Renkler
Ey! Yabancı kayboldum yine sensiz bu şehrin sokaklarında. LÂEDRÎ

 

Gözlerimi açmamı zorlaştıran ağrıya rağmen yüzüme düşen yağmur damlaları uyanmam için daha şiddetli düşüyordu yeryüzüne. İçimi titreten soğuk ve ıslak olan yer miydi yoksa yüzümden yere doğru akan kanımın sıcaklığı mıydı? Ben neredeydim buraya nasıl gelmiştim ne zamandır buradaydım? Hatırlamak için ağrıyan beynimi zorlamaya çalışıyordum. Hatırladığım tek şey insanların ders çalışmak için geldiği kütüphaneye  her zaman yaptığım gibi bugün de evden uzaklaşmak için gelmiştim. Beynimi daha da zorlayarak sonrasında neler olduğunu düşünmeye başladım.

Gün boyunca kulaklıkla müzik dinleyip, not çıkarmış ve yapmayı en çok sevdiğim şeyi yapmış hayatımı sorgulamıştım. Ailem, arkadaşlarım ve okulum hayatım hep bu üçgende devam etmişti. Her zaman önceliğim sevdiklerim olmuştu. Hayat acı yüzünü gerçeklerle göstermişti bana sahte arkadaşlıklar, kayıplar, hastalıklar, sorunlar. Ben ısrarla yıkılmamış, her düştüğümde daha güçlü kalkmam gerektiğini hayat bana çok acımasızca öğretmişti. '' Bu seferde kalkacak bilecek miydim? '' aslında sormam gereken soru tam olarak buydu. Şu an sorun bendim. Yaşamak istiyor muydum bunu soruyordum kendime. İstediğim fırsat gelmişti tam da istediğim o andayım. Hayatı ölümü bekleyerek yaşamış artık hayata karşı savaşacak direnecek gücüm kalmamıştı.

Küçük yaşlarda kanımızın deli aktığı zamanlarda daha güçlü oluyoruz, dünyanın bütün sorunlarına karşı yıkılmadan durabilecekmişiz gibi geliyor bizlere. Aslında hiç de öyle olmuyor o zamanlar güçlü olduğumuza ve yıkılmayacağımızı sanıyoruz ama gerçekte olan biz o an anlamasan da ruhumuz büyük hasarlar alıyor. Bu gerçeği yaşımız ilerledikçe en ufak soruna dahi direnecek kuvveti bulamadığımızda, hiçbir şeye tahammül edemeyecek noktaya geldiğimizde anlıyoruz hasarlı ruhlarımızın paramparça olduğunu. Beni düşüncelerimden ayıran kulaklığımdan çıkıp sessiz sokağı dolduran şarkı sözleriydi,...

''Yok olamaz dur, dur gidemezsin.

Gözlerimin rengi dur, bulutlara dönemezsin.

Yok alamazsın beni deli zaman, dur.

Ömrüme o kurşuni renkleri süremezsin.''

'' Her şeyi son kez yaptım, son kez. '' diye geçirdim. Son olduğuna inandırmak istercesine kendimi. Artan ağrılara bedenim direnemiyor şarkıyla birlikte ben de sona yaklaşıyordum. Aralık gözlerim karanlığa bürünürken kulaklarımı dolduran şarkı sözleri yerini büyük bir uğultuya bırakıyordu. Aslında gözlerimi açtığım andan geçen şu zaman aralığında hazırlamıştım kendimi ölüme. Bir yanım deli gibi isterken ölümü diğer yanım daha yaşayamadığın şeyler var diyordu. '' Ne kalmıştı ki yaşamadığım, tatmadığım hangi duygu kalmıştı '' diye düşünürken yüzüme yayılan sahte gülümsememe engel olamadım. Hayatım boyunca yaşadığım tüm iyi ve kötü anılarla alay ediyordum o an.

Dakikalardır yaşamam için büyük çaba gösteren kalbim susmayı bırakmış o hüzünlü sesiyle fısıldamıştı '' AŞK '' diye. Farkında olmadan ben de sessiz sokağa fısıldamıştım dilime yabancı olan kelimeyi. Bedenime hükmedemiyor kalbimin ve beynimin bana yaptırdıklarını seyrediyordum. Beynim düşüncelerde boğuluyordu şu dakikalarda. Aşk, hiç bilmediğin bir ateşte bile isteye yanmaktı bana göre. Anka kuşu gibi ben de çok ateşte yanmış her seferinde küllerimden doğmuştum ama aşk çok başkaydı. İnsanoğlu aşk ile yandığı zaman ne tekrardan yanabilecek bir kalbi kalır, ne de tekrardan doğacak bilecek külleri.

Aslında kocaman bir şehirdi aşk; çıkmazları da vardı bu şehrin yokuşları da, denizinde boğulmakta vardı ormanında kaybolmakta. Herkesin harcı değildir aşk kimine ceza kimine de mükafattır. Hayatımda bu kadar sorun, aşamadığım engeller ve unutamadığım kırgınlıklar ile dolu iken aşk bana olsa olsa ceza olurdu. Sorunlar zamanla çözülür, engeller aşılırdı da ne kırgınlığın ne de ceza olan bir aşkın vermiş olduğu azap insanoğlunun ölümüne kadar son bulmazdı. Her insan ister muhteşem bir aşk yaşamayı,  mantığım kabul etmese de yüreğim çok isterdi aşk ile atmayı. Kalbim koca bir kuraklıktı aşkı geçtim sevmeyi bilmiyordum ki ben.

Çok zaman olmuştu insanlara güvenmeyi sevmeyi unutalı. Duygusuz böyle buz gibi biri olmayı ben istememiştim ki. Ruhumu 14 yaşımda kaybetmiştim. Çocuk olamamış yaşadıklarım küçük omuzlarıma ağır yükler bırakmıştı. Yüklerin altında ezilmemiş yıllarca taşımış karşılığında da olgun bir insan yapmıştı beni. Yaşım ilerledikçe hayata ait her şeye olan inancımı kaybetmiştim. Yaşadığımız şu dönemde aşk diye bir şey yoktu aslında. Aşk bu döneme ait değildi o eski zamanlarda var olan kutsal bir duyguydu. Tüm zorluklara, engellere rağmen birbirinden vazgeçmiyor bunları sevgiyle aşabiliyorsan işte tam olarak aşk bu.

Aynı annemle babamın ki gibi kocaman bir aşk. Onlar aileleri tarafından bir araya gelmiş ve birbirleri gerçekten seven zamanla sevginin aşk dönüştüğü bir hikâyeleri var. Zaman o kadar acımasız ki her anın mutlu huzurlu geçmiyor bizimki de geçmedi. Sorunlar başladı mı arkası çorap söküğü gibi geliyordu, aslında birikmiş tüm dertler bir anda patlak veriyor o an. Annemin hastalığı ile başlayıp babamın ailesi ile biten kocam bir kabustu.Bu kabusa hapsolan sadece bir kişi vardı. Annemin kanser hastalığının başladığı ilk zamanlar normale yakın bir süreç geçirdik ta ki o geceye kadar. Biz babamın ailesi ile iki katlı bir apartmanda yaşıyorduk hatta babam ve amcam dedemin dükkânını işletiyorlardı.

Annemin tedavi sürecin başlarındayken Amcamın kumar borcu ortaya çıktı yüklü miktardaki bu borcu ödemek için dükkânı satmak zorunda kaldılar. Babam bu süreçte annemin tedavisi masrafları karşılamak için günlük işler yapıyordu. Annemin hastalığı ilerlemiş tedaviye vücudu cevap vermiyordu bu yüzden de hastaneye yatmak zorunda kalmıştı bu süreçte babam geceleri annemin yanında kalıyor gündüzleri ise işlerde çalışıyordu. Çok az uğruyordu yanımıza. Ben ve kardeşim ise alt katımızda oturan dedemlerde kalıyorduk. Babamın bizi görmeye geldiği bir akşam babaannemin şu sözleri işitmiştim '' Boşan oğlum zaten karının durumu ortada  çocukları da karına verirsin yeni birini buluruz ne diyorsun. '' Babamın sonradan bağırışlarının hiçbirini duymamıştım. O gece ruhumu kaybetmiştim ve kendimden vazgeçmiş ailem için yaşamaya başlamıştım. Kardeşime anne, babama dost, anneme kardeş olmuş kendime ise hiçbir şey olamamıştım.

O geceden sonraki günler çok daha kötüydü aslında. Amcanın dükkân da çalıştığı zamanlarda kasadan arakladığı paralar ile bir oto galeriye ortak olduğu bomba etkisi yaratmıştı evde. Dedemle babaannemin biz bu kadar maddi olarak zorlanırken amcama destek çıkmaları üstelik annem ile ilgili söylediği o sözlerden sonra babam kıyameti koparmış saçmalıklara karşı çıkmış bu evden gideceğimizi söylemiş sonrasında dedem ağzına geleni saymış babamı kovmuştu. Ben liseye kardeşim ortaokula yeni başlamıştı bu zorlu zamanlar yaşanırken. Okullarımız karşı karşıya olduğu için ben okula giderken kardeşimi  evde bırakmamak için okul vakti gelene kadar yanımda götürüyor benimle derslere giriyordu. Kardeşimin dersi bitene kadar bende okulda kalıyor birlikte eve gidiyorduk.

Babam bir yandan ev bulmaya çalışıyordu ki annemin ameliyatı ortaya çıkmıştı. Kâbusun bitmeye hiç niyeti yoktu, her geçen gün daha kötüleşiyor uyanmak için can atıyordum.  Annem zorlu ameliyatından sağ salim çıkmış bir süre daha kalması gerekiyordu hastanede. Bu anlarda babama ailesi tamamen sırt dönmüş hiç arayıp sormamışlardı.

Okullarımız kapanmış babam ailesinden uzakta  bir ev satın almış ve birçok dostuna borçlanmıştı. Babam ve ben tek başımıza yeni evimizi temizlemiş yerleştirmiş yepyeni bir hayata başlamıştık. Kardeşimin bu süreçten etkilenmesi için elimden gelen her şeyi yapmıştım. Onun çocuk  kalmasını sadece yaşının getirdiği sorunlarını  taşımasını benim gibi olamaması için  elimden geleni yapmıştım. Doğup büyüdüğüm hayattan ayrılmıştım. Ben bir kız çocuğunu orada öldürmüş, yeni hayatıma olgun bir insan olarak başlamıştım. Sonraki zaman da annem evimize gelmişti tedavisi devam etse de yanımızdaydı.

O yaz döneminde kardeşim ve annemle ilgilenmiştim babam iş aramak ile uğraşmıştı. Ben annem iyileşene kadar o evin annesi olmuştum. Zor günlerinde yanında olduğum arkadaşlarım  benim zor günlerimden haberleri bile yoktu bir kere olsun aramamışlardı. Her acı insana büyük bir hayat dersi verirdi benim ise derslerim hep çok ağır olmuştu. Bu hayatta arkadaşlığın olmadığını aslında bir çıkar ilişkisi  olduğunu arkadaş sandığım insanlardan öğrenmiştim.

Zaman su misali akıyordu annem az da olsa iyileşmiş babam iş bulmuş biz okula başlamıştık yeniden mutlu huzurlu zamanımıza dönmüştük. Yaz tatilleri çocukların en heyecanla bekledikleri andır benim için ise hiçbir anlam ifade etmiyordu sadece çalıştığım bir zaman dilimiydi küçük marketlerde kasiyerlik, kafelerde garsonluk yaparak babamın borçları bitirmesine yardımcı oluyordum. Koca yıllar geçmiş babam ailesi ile hiç görüşmemişti onlar da evlatlarını sormamışlardı. Bu hayatta aile olmak gerçekten çok zor. Evlatlarına aile olamıyor arkalarında duramıyorsan ne yazık ki o çocuklar hayatlarına sorunlu bireyler olarak devam ediyor ve bu çocuklar da  sorunlu bireyler yetiştirmeye devam ediyorlar.

Düşüncelerimden uyandıran kulaklarımdaki uğultunun yerini alan anlamsız konuşmalardı, gözlerimi zorla araladığım an gölgeler görmüştüm. Gölgeler ölüm meleğine ait olabilir miydi?. Artık zaman gelmişti ben ise zaten ölüme hazırdım. Göğsümdeki ağrıya rağmen derin bir nefes almaya çalışırken burnuma o koku doldu. Kime aitti bu muhteşem koku. Boynuma değen sıcak bir şey titrememi artırırken,  gözlerimi araladım bulanık görüyor olsam da bilek kısmındaki siyah karartının dövme olduğunu düşündüm. Bu gölge ölüm meleğim değildi. Ne kadar süredir burada olduğumu bilmesem de hiç kimse geçmemişti bu sokaktan. O bulmuştu beni. 
Yüzüme dokuduğunu hissettiğim an içime dolan huzurla birlikte tekrar kapattım gözlerimi hayatım boyunca hiç tatmadığım bu duygunun keyfini çıkarıyordum ömrümün  son dakikalarında. Başımda hissettiğim baskı ile tekrar açtım gözlerimi. Kanamayı durdurmak için tampon yapıyordu benim ölüm meleği adını verdiğim kişi. Ona ölüm meleği desem de o ölmem için değil yaşamam için çabalıyordu. Kulaklarımda uğultuyla birlikte çok kısık bir ses vardı sanırım konuşuyordu. Dakikalar sonra ölecek olmama rağmen kendimi güvende hissediyordum.
Neydi bu alışık olmadığım duygu. Hiç tanımadığım bir insanın yanında huzurlu ve güvende hissetmek çok ilginç değil mi? Kalbimin ölmeden önce bana oyunu muydu bu anlamsız his. Ne çok isterdim daha uzun bir zamanda doruklarına kadar keyifle yaşamayı bu hissi. Vücudumu kaplayan şiddetli ağrı nefesimi kesmişti hızlanan nabzımın kulaklarıma yaptığı basınç azalmıştı. Sokağı aydınlatan ambulans ışıklarıyla birlikte ölünün yaklaştığı anlamıştım.
Son nefesim ona aitti ciğerlerimi dolduran onun kokusuydu,  bir damla gözyaşı düşmüştü sağ gözümden  hemen sildi gözyaşımı sonra elleri yüzümde gezindi. Ağırlaşan göz kapaklarıma inat son gördüğüm onun bulanık yüzüydü. Bilincim kapanmadan hemen önce kulağıma,

"E ' troppo presto per morire, ragazzina."* Diye fısıldamıştı.

Ne anlama geldiğini bilmesem de söylediklerinin, sesinin verdiği kelimelerin bile anlamsız kaldığı o güzel şey yetmişti bana.

Kendimi ölümün kollarına  derin bir karanlığa bırakmıştım .

Beren Yılmazer'in hikayesi bu sessiz sokakta bir yabancı ile son bulmuştu.











 

*"Ölmek için çok erken, küçük kız."




 

🖤İlk bölümle karşınızdayım kelebeklerim umarım bölümü beğenirsiniz . 🖤Beğenilerinizi ve düşüncelerinizi bekliyorum. 🖤İyi Okumalar.🖤